22 Nisan 2024 Pazartesi

 Köşe Yazısı

EMEKLİLERE HİZMET NASIL OLMALIDIR?

Önce bu iki linkteki yazıları okumanızı öneririm.

https://atilganblog.blogspot.com/2024/01/yazisi-yaslilik-ve-huzurevleri-1970li.html

https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/yazisi-iktidar-niye-kaybetti-en-az-10.html

Emekli maaşlarıyla ilgili kişileri saymaya kalkarsak… Ülkemizdeki emekli sayısı 17.5 milyon olup yaşayan eşleriyle 30 milyon civarını bulurlar. 5 milyon kadarının da çocuklarıyla birlikte oturduğunu düşünürsek 35 milyon emekli ve yakını var diyebiliriz. 61 milyon seçmen olduğu düşünüldüğünde toplam seçmen sayısının yarısından çok oldukları görülür. İktidardan indirir, iktidara getirirler. Ayrıca onlar siyasetçilerin çoğundan daha bilgili ve tecrübelidirler. Bu durum kulak arkası edilmemelidir.

Yıllarca istenilen sigorta bedellerini ödemişler, emekli olmuşlar ve artık rahat yaşamayı beklemektedirler. Bu çok zor değildir.

Seçim vaatlerine baktığımızda bütün siyasetçiler her mahalleye çocuklar için kreş açacaklarını söylemektedirler. Pekiyi de yaşlılar için ne yapacaksınız? Böyle bir şey düşünmüyorlar. Düşündürelim…

Her mahalleye bir de huzurevi açmalısınız. Çok mu zor? Değil.

Günümüzdeki huzurevlerinin çoğunluğu özeldir ve aylığı 30 Bin TL civarından başlamaktadır. Kaç kişi verebilir? Kamuya ait olanlar ise yaşlı kişinin tüm mal varlığını alarak kapısını ona açmaktadır. Varlıksız olanlara ise yaşarken gelmeyecek sıra verilmektedir. 177. gibi… Gelmek isteyen insanların buralara yük olduğu belli edilmektedir sanki.  

Bu arada iktidara veya belediyelere ait huzurevlerinin lüks olduklarını ifade etmek isterim. Az katlı evlerden meydana gelen mahalleler veya siteler şeklinde. Bu şekilde çözüm değil o kamu kurumunun güç gösterisi oluşmaktadır ancak.

Huzurevindeki İnsanlar Mutlu Olmalıdır

Hâlbuki öyle çözümler bulunmalıdır ki hem sorun ortadan kalkmalı hem de devlet zarar etmemelidir. Hatta kazanç sağlamalıdır.

Örneğin,

1-Çok katlı binalarda fazla kişinin kaldığı odalarda sadece emekli maaşı karşılığında hizmet verilebilir. En nezih şekilde yeme, içme, yatma, yıkanma, çamaşır, bakım, sosyalleşme vs. Tabii periyodik sağlık kontrolleriyle…

2-Daha geniş bahçeli, daha az katlı binalarda emekli maaşından daha yüksek bir ücret karşılığında konuk edilebilirler.  

3-Geniş bir yeşil alan içindeki 1-2 katlı binalarda tek kişilik veya 2 kişilik odalarda daha da yüksek bir ücret karşılığında veya belli bir miktarı geçen değerdeki mülk bağışıyla bakılabilirler.

Üç bölümde de her çeşit kişisel sağlık ve sosyal hizmetlerin yapılacağını yazmaya gerek görmüyorum.

Dolayısıyla bu hizmetler yapılırken gelir de elde edilir. Tabii ki ücretsiz bakılan vatandaşlarımız da olacaktır. Onların masrafı elde edilen gelirden karşılanabilecektir. Buralarda konuk edilen yaşlılarımız sağlık durumlarına göre dışarı da çıkabilmelidir. Çalışmakta olanlar varsa, işlerine gidebilmelidir. 

Ben kabaca üç tip hizmet sunumunu öngördüm. Amacım sistemi tarif edebilmektir. Daha fazla da olabilir.

Yaşlılar toplumun yükü olarak değil zenginliği olarak görülmelidir. Onlar her şeyi yaşayarak görmüş, geçirmiş insanlardır. Çok değerli tecrübeler edinmişlerdir. Yararlanmak gerekir. Unutulmamalıdır ki herkes o yaşlara gelecektir.

Maalesef eski yaşamdaki büyük aile tipi yok olmuştur. Nedenlerini tartışmayalım. Olmuştur bu. O zaman yeni duruma uygun çözümler bulunmalıdır.

Çocuklar ve yaşlılar toplumun önemli fertleridir. Biri geleceğimizdir, diğeri geçmişimiz… İkisi de çok değerlidir.

Mimarlık bölümlerinde sömestr ödevi olarak kreş ve huzurevi projeleri yaptırılmalıdır. İkisi de önemlidir. Huzurevleri unutulduğu için yazımın konusu olmuşlardır.

Bu tesisler devletin işi olmalıdır. Belediyelere kalmamalıdır. Zira oralarda siyaset vardır. Birinin yaptığını diğeri geldiğinde kaldırmaktadır. Genel olarak böyle… Yaşlılar siyasi çekişmelerin dışında tutulmalıdır.

Hep söylerim. Sağlık ve eğitim devlete ait hizmetler olmalıdır. Dolayısıyla huzurevleri, kreşler de… Ama kapitalist sistemde özeller kaçınılmaz deniyorsa devlet optimum çözümü yapmalı özeller onu örnek almalıdır.  

ARİF ATILGAN 2024 NİSAN

https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/yazs-emeklilere-hizmet-nasil-olmalidir.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/emekli%CC%87lere-hi%CC%87zmet-nasil-olmalidir

 


21 Nisan 2024 Pazar

 Köşe Yazısı

SEÇİM YORUMU

En az 10 yıl önce bir seçim zamanıydı. Küçükyalı’da yol kenarındaki bir pastanede oturuyorum. Çeşitli partilerin adayları yürüyerek esnaf ve vatandaşla tokalaşıyor. İktidar partisi ise seçim otobüsüyle geçerek hoparlörle bu işi yapıyor. Demiştim ki içimden ‘Bu parti zenginleşmiş. Vatandaştan uzaklaşmaya başlamış’. O güne kadar hep AKP’nin vatandaşla sıcak temas yaptığı görülürdü hâlbuki.

Her seçim zamanı miting alanında Cumhurbaşkanı ‘Kapı kapı dolaşacak mısınız?’ diye soruyor. Meydandakiler de ‘Eveeet’ diye cevaplıyordu. Ancak öyle bir şey olmuyordu. 

Kısaca son yerel seçime kadar böyle bir görüntü vardı. Açıkçası bu sorunu nasıl çözeceklerini merak ediyordum. Çözmek bir yana seçim kazanmak isteyenin yapmayacağı bir hata daha yaptılar. Emeklileri önemsemediler.

Kabaca rakamlara bakalım. Ülkedeki toplam emekli sayısı 17.5 milyon. Bunların henüz ölmemiş eşlerini de sayarsak kabaca 30 milyon eder. Bazıları çocuklarıyla oturur. Onları da sayarsak yine kabaca 35 milyon eder. Yani 35 milyon oy demektir bu. Toplam seçmen sayısının 61 milyon olduğunu düşünürsek emekli sayısının çok önemli olduğu anlaşılacaktır. Siz bu kadar insanı görmezden ve duymazdan gelirseniz sonuca şaşırmamalısınız.

Sendikalı olan memurlara ve işçilere istedikleri zamları yaptıktan sonra emeklilere adeta ‘Kesede bu kadar kaldı alın siz de bunu paylaşın’ denmiş oldu. Asgari ücret 17.500TL iken emekli maaşı 10000-15000TL oldu. Pekiyi diğer işçi memur maaşları?

Kabaca… Yılbaşından önce 19 yaşında yeni işe girmiş vasıfsız memur 22500TL alıyordu. Yılbaşından sonra 30-35000TL alacağını söylüyorlardı. Bir yakınım asgari ücretle özelde çalışan hemşire kızının KPSS sınavına girip devlete girmek istediğini zira orada 45000TL alacağını söylüyordu. Fabrikalarda asgari ücretle çalışan olmadığı, buna rağmen işçi açığı olduğu ifade ediliyor.

Bu ortamda emeklilere harçlık ölçeğinde maaş verilmesi olacak şey değildir. Onların sendikası yoktur ama oyları vardır. Üstelik piyasada fiyatlar yüksek maaşlara göre oluşmaktadır.

Yukarıda yazılanların eksiği vardır fazlası yoktur. Aslında kök maaş vs konularında da tartışacak şeyler var ama onlar sonraki sorunlar.

Gelelim seçimi önde bitiren CHP’ye… Sakın ‘Şöyle şöyle yaptık ta, şöyle şöyle dedik te, öyle kazandık’ filan diyerek rahata ermeyin. Kazanmanızın somut sebebi yukarıda yazılanlardır. Karşınızdakiler kaybetmiştir. Sizden halkın beklentisi, yetişmiş insanlara eğilmeniz ve onların yapacağı programlarla halkın karşısına çıkıp insanları ikna etmenizdir.

Son söz hem iktidara hem muhalefete… Emekliler siyasete ağırlık koymuşlardır. Onlar yetişmiş insanlardır... Yeni bir dönem başlamıştır.

ARİF ATILGAN 2024 NİSAN

https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/yazisi-iktidar-niye-kaybetti-en-az-10.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/se%C3%A7i%CC%87m-yorumu

18 Nisan 2024 Perşembe

 ÖYKÜ

ÖĞRENCİ YARDIMLAŞMASI

1960’lar… Üniversiteye başlayacağım. Yaz tatilindeyiz. Kemal Atatürk Ortaokulu’nun önünden geçiyorum. Okulun önü kalabalık… Belli ki içeride sınav var. Dışarıdakiler içeridekilerin yakını, arkadaşı…

Kilise tarafında toplanmış 5-6 kişilik bir grup beni görünce hemen önümü kestiler. Birbirlerine ‘Arif burada…’ filan diyorlar. Bir şey anlamadım ama yoluma da devam ettirmediler. İçlerinde orta 1’de aynı sınıfta okuduğum Altan var. Elinde de bir kâğıt.

Meğer Altan içeride sınava girenlerdenmiş. Tuvalete gideceğim diyerek dışarı çıkmış. Belki de hoca idare etmiş. Bilemem. Elinde sınav kâğıdı ile okul dışına da çıkmış. Çıkmış ta soruları çözdürecek adam bulamıyorlar. Kendileri kafa yormaya çalışıyorlar. Beni görünce çok sevindiler. Anladım da ben de makine değilim ki hemen her şey aklıma gelsin. ‘Bir durun’ dedim. İncelemek için kâğıdı aldım, şöyle bir baktım.

Soldaki Bina Kilise

Matematik dersiydi sanırım. Rahatladım. Kafamı toplamaya fırsat verirlerse hallederim de hepsi hatta orada bekleyen veliler filan da başıma üşüştü. ‘Dağılın yahu’ dedim. Biraz sakinleştim. Sonra da tek tek hepsini çözdüm. Altan da kâğıdı elimden kaptığı gibi okula girdi. Ben de yoluma devam ettim.

Haydarpaşa’da buluşacağım arkadaşa biraz geç kalmıştım. ‘Ama olsun’ dedim içimden. 

Bizim öğrencilik yıllarımızda bu tip şeyler çok olurdu. Sınavlarda birbirimize yardım ederdik. Yöntemlerini anlatıp konuyu dağıtmayayım. Bazen arkadaşına kopya veren çalışkan çocuk kopya verdiği arkadaşından düşük not bile alırdı. Çok gülerdik.

2024... Bugün…

5. sınıfa giden torunum anlatmıştı… Arkadaşına kopya vermek bir yana birbirlerine karnelerini bile göstermiyorlarmış. Müthiş bir rekabet oluyormuş aralarında.

Kuşaklar arası fark diyeceğim ama keşke böyle olmasa bence.

ARİF ATILGAN NİSAN 2024

 

https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/ogrenci-yardimlasmasi-1960lar.html

 

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/%C3%B6%C4%9Frenci%CC%87-yardimla%C5%9Fmasi

 

12 Nisan 2024 Cuma

 Öykü

HASTALIKLAR

Birkaç gün önce bir arkadaşımla konuşmuştum. Şeker fazlası dolayısıyla bir bacağı dizinden kesilmiş. Protez bacak takıldığını öğrenmiştim.

Yine o günlerde bir doktor büyüğümle görüştük. Memesindeki sorun için olduğu ameliyatı anlattı. Şaşırdım. Erkeklerde %1 oranında olurmuş. Ona denk gelmiş.

Geçtiğimiz günlerde hastane kapısında bir arkadaşıma rastladım. İyi geleceğini düşünerek fazla polen yemiş. Gençleşeceğine safra kesesini bozmuş. Ameliyat olacakmış. Ameliyata kadar idare etsin diye stent takılmış.


Akşam bir erkek arkadaşım aradı. Bayramlaştık. Bayram sonrası kalbinin genişleyen aort damarının değişeceğini, durumu nasıl fark ettiğinin detayını anlattı. Eşinin durumunu biliyordum. Bir göğsü alınmıştı. İkincisinin de alındığını söyledi. Bu arada yine tanıdığım başka bir yakınının tedaviyi reddettiğini ve vefat ettiğini öğrendim.

Dün Yalova’ya gitmek üzere yola çıktım. Eskihisar’dan arabalı vapura bineceğim.

Yolda akrabam bir hanım aradı. Bayramlaştık. Sonra gözünün üstünde bir kitle çıktığını onu aldırdığını ama o arada gözünü de aldıklarını anlattı. Biraz sohbet sonrası eklemeler yaptı. Bir süre önce omuz ve kolu birkaç yerden kırılmış. Önce yanlış alçı yapılıp sonra düzeltildiğini ekledi. 

Biraz sonra kardeşi olan hanım aradı. Bayramlaştık. Sonra gözünün sarı lekesinde sorun olduğunu, kitaplarımı sesli de yayınlasam iyi olacağını, kendisinin okuma yazmayı sesli-yazı sistemiyle yaptığını anlattı. Kızı ve torunu doktordur.

Daha sonra küçük kardeşleri aradı. Bayramlaştık. Onunla konuşurken başka bir akrabamızın iki göğsünün alındığını, Onun üç halasının da göğüslerinin alındığını öğrendim. Bu sorun kadınlarda %12.5 oranında olurmuş.

Onlardan sonra da amcaoğlu akrabam aradı. Bayramlaştık. Bir süre önce beyninden alınan urun iyi hundan bahsettik.

Alandaki otoparkta vapur sırası bekliyorum.

Erkek arkadaşlarımdan biri aradı. Bayramlaştık. Eşinin ayağının tabanında 1 TL büyüklüğünde bir nasır çıktığından 1 aydır onu aldırmanın çalışması içinde olduklarını anlattı.

Eve geldik.

Kadıköy’deki arkadaşlarımdan biri aradı. Ben Onu ertesi gün arayabildim. Bayramlaştık. Uzun süredir tedavi olduğu bağırsaklarındaki (kolon) sorun için bayram sonrası hastanede konseye gireceğini ameliyat mı, ilaca devam mı? Karar verileceğini söyledi.

Ben bir kadın arkadaşımı aradım. Bayramlaştık. Uzun süredir dalak vs deki sorunlar için tedavi oluyordu. Tedavinin bittiğini, bir müddet vücudunun dinlenmesi gerektiğini, tetkiklerden sonra tedavinin tekrar edebileceğini söyledi.

TV izliyorum. Ünlü doktor covid sonrası vücudunun bazı ilaçlara tepki verdiğini. İlaç kullanamadığını söyledi.

Bu arada birçok ünlünün yukarıda saydığım rahatsızlıkları olduğunu da ifade ettiler.

Beyne pıhtı gidenler vaka-ı adiye...

Arkadaşlar… Ne oluyor? Dünya’ya hükmedenlerin Covid ile dünya nüfusunu azaltmak istediklerini biliyoruz. Özellikle belli yaşın üzerindekileri… Yük olmasınlar diye... De… Bu şekilde yine onlara masraf oluyor. İlaç, tedavi, ameliyat…

Hâlbuki dünya nüfusu artık inme periyodunda. Yaşlılar çoğalmış. Gençler evlenmiyor. Zararlı gıda vs yiyorlar. Bir şey yapmalarına gerek yok. İstekleri masrafsız, kendiliğinden oluyor zaten…

Bizlere gelince… 68 ve 78 kuşakları… Bırakın bizi bize.  En doğru zamanı biliriz emin olun. Hem de dünyaya en yararlı olacak şekilde.

ARİF ATILGAN 2024 NİSAN

https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/hastaliklar-birkac-gun-once-bir.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/hastaliklar

 

 

 


11 Nisan 2024 Perşembe

 Öykü

BİR MÜBADİL ÖYKÜSÜ

1924… Bayram ve ailesi mübadele ile Selanik-Drama’dan İstanbul’a gelir. Yolda hasta olan eşi İstanbul’da ölür. Bayram yanındaki cenazeyle yola devam eder. Yalova’ya gelirler. Eşini buradaki mezarlığa defnederler. Belli ki aynı durumda başkaları da vardır.

Araştırdım... Bana anlatılanlara göre, Yalova’daki mezarlık bir süre önce yıkılan belediye binasının önündeki parktır. Park yapılacağı belli olunca cenaze sahipleri yakınlarını buradan taşımış. Taşınmayanlarsa yerlerinde kalmış. Bayram’ın eşi burada kalanlardandır.

Önde Eskiden Mezarlık Olan Park. (Arkada Yıkılan Belediye Binasının Yerinde Otopark)

Muhacirler Yalova’da iki köye yerleşmiş. Hacımehmet  ve Elmalı Köyleri’ne... Başka köylerde de vardır ama esas bu ikisi muhacir köyleridir.

Bayram İstanbul’a döner. Maltepe, Küçükyalı, Altıntepe’de devletin verdiği araziye yerleşir. Kızı okula başlayıncaya kadar evlenmez.

Devlet adamları buraya gelip insanlara nereye tütün, nereye enginar, nereye domates vs ekileceğini gösterirmiş. 1950’li yıllarda buradaki evlerin önünde tütün dizilip askılara asılırmış.

1950’li yılların sonları… Bayram hacca gider. Bütün duası orada ölmek ve orada gömülmek üzerinedir. Kutsal topraklarda kalıp Peygamberimize yakın olmak arzusundadır. Yola çıkmadan önce yakınlarına bunu defalarca söylemiştir.

Hac görevi yerine getirilmiş, dönüş günü gelmiştir. Kafile otobüse yerleşir. Kalkış saati beklenmektedir. Bayram üzüntü içindedir. Geriye dönecektir. Bu arada aniden karnı ağrımaya başlar. Fenalaşır. Hastaneye kaldırırlar. Kurtaramazlar…

O yıllarda telefon filan yok. Kafile İstanbul’a geldiğinde içlerinden birileri gelip ailesine durumu anlatır. Hemen iki oğlu Arabistan’a gider. Babalarının mezarını ararlar.

Ben orada mezarlara yazı yazılmadığını biliyorum. Sadece baş ve ayakucuna küçük birer taş konurmuş. Ama bu her tarafta öyle midir? Onu bilemiyorum. Kendi büyüklerimden mezar yerini bulamadıklarını duymuştum.

Ne günler yaşamış mübadiller? Gelirken Eş ölüyor. Yollarda diğerleriyle yolculuk yapıp Yalova’da gömülüyor. Ama mezar yeri belli değil. Kocası ikinci eşle evleniyor. Yıllar sonra kendisi Kâbe’de ölüyor. Orada gömülüyor. Onun da mezar yeri belli değil. İkinci eşi ise İstanbul Küçükyalı’da gömülmüş.

Bu yazıya son söz yazmak çok zor…

ARİF ATILGAN 2024 NİSAN  

 https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/bir-mubadil-oykusu-1924-bayram-ve.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/bi%CC%87r-m%C3%BCbadi%CC%87l-%C3%B6yk%C3%BCs%C3%BC

Not: Yesari Asım Arsoy ve Mehmet Kavala Bayram'ın Drama'dan arkadaşları olup sık sık Onu Altıntepe'de ziyaret edrlermiş.

7 Nisan 2024 Pazar

 Öykü

MÜBADELEDEN GÜNÜMÜZE BİR ÖYKÜ

1924 yılı… Mübadele.  Türkiye sınırları içinde kalan Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan sınırları içinde kalan Türkler Türkiye’ye geçecektir.

Selanik, Drama, Demirciören Köyü… Denir ki orada yaşayanlara ‘Selanik’ten 17 de kalkacak trene Drama’dan bineceksiniz.’ Köylüler yürüyerek Drama kasabasına gelirler. Yanlarına sadece taşıyabilecekleri kadar eşya almışlardır. Trene binerler. İstanbul’da Sirkeci İstasyonu’na gelirler. Sirkeci’den vapurla Haydarpaşa’ya, Haydarpaşa’dan trenle Kartal’a, Kartal’dan vapurla Yalova’ya geçerler.

Bayram, annesi, eşi ve kızı, bu yolculuğa çıkan ailelerden biridir. Eşi 24, kızı 4 yaşındadır. Zorlu yolculuk eşinin yolda dizanteri olmasına ve İstanbul’a geldiklerinde ölmesine sebep olur. Cenazeyle birlikte Yalova’ya geçerler. Eşini merkezdeki mezarlığa gömerler. Sonra da tüm mübadiller yerleştirilecekleri köylere giderler.

Bayram, Yalova yerine İstanbul, Küçükyalı, Altıntepe’de yerleşmeyi tercih edenlerdendir. Cihadiye Caddesi’ndeki İngilizlerden kalma küçük bir evi de Onlara verirler. Aile Yunanistan’da öğrendiği tütüncülüğe burada da devam eder.

Bir süre evlenmez. Kızı Ayşe’nin büyümesini bekler. Yedi yaşına geldiğinde evlenir. 5 çocuğu daha olur. Doğal olarak kızı yeni aile içinde yalnızlık hisseder.

Evlerinin altında ahır, bitişiğinde de küçük bir ev vardır. Babası burayı kiraya vermiştir.  Ayşe evde sıkıldığında bazen kiracının bazen haminnesinin (babaanne) yanına gitmektedir.

Yıl 1942... Ayşe büyümüştür. İstemediği bir yakınıyla evlendirilmek istenmektedir. Bir gün kiracı komşusu Ona der ki ‘Seni evlendirelim.’ Kendisinin Ömer isminde bir yakını Erzurum’dan İstanbul’a askerlik yapmaya gelmiştir. ‘Onunla tanıştırayım seni’ der. Bostancı tren istasyonunun deniz tarafındaki lojman binasının önünde buluşurlar. Birbirlerini beğenirler ve gün kararlaştırırlar.

O gün Ayşe bohçasıyla gelir. Kaçarlar. Önce nikâh yaparlar. Ayşe 23 yaşındadır. Sonra da Kartal’da delikanlının bir yakının evinde kalırlar. İki ay sonra Altıntepe’ye tekrar gelirler. Babasının evinin yakınında buldukları küçük bir eve taşınırlar. Ömer DDY’de işe girer. Ayşe ise evde örgü örüp satarak aile bütçesine katkıda bulunur.

Ömer.

Yıl 1943… Evde yattıkları odanın tavanında tahtaların arasındaki aralıklardan soğuk gelmektedir. Onlar da hamurdan tutkal yapıp tavana gazete kâğıtlarını yapıştırırlar.  Ömer akşamüstü yatakta yatarken tavandaki gazetelerden birinde ihaleyle Satılık Arsa ilanı görür. Üstelik bu arsa onlara çok yakındır. Semtten tanıdığı bir büyüğü ile açık arttırmanın olduğu yere giderler. İhaleye başka katılanlar da vardır ve devamlı fiyat arttırmaktadırlar. Ömer’in arkadaşı fiyat arttıranlara ‘Bu adam ev yapacak. Fazla arttırmayın.’ Demek zorunda kalır. Neyse… İhale Ömer’de kalır. Belli bir sürede paranın tamamını yatırması gerekmektedir. Ama parası yoktur. Eve döner.

Karı-koca çözüm bulamamaktadır. Haminneye gidip durumu anlatırlar. Haminne de yeni doğuran ineğinin yavrusunu onlara çeyiz parası olarak hediye eder.  Ömer ve Ayşe o danayı 7TL’ye satarak arsanın parasını öderler. Karı-koca yapacakları ev için ilk hediyeyi kendilerine kendileri alırlar. Bakır bir cezve… Uzun süre arsanın ortasına oturup yapacakları evi hayal ederler.

1947… Sonuçta, adeta santim santim inşa ettikleri evi bitirirler.

Evlerinin Önünde Aile Fotoğrafı

Ömer DDY’de terfi eder.  Hayatları normale girmiştir. Ancak 4 yıl çocukları olmaz. 5. Yıl kızları doğar. Ardından diğerleri. 3 kız 2 erkek... Küçük bir arsanın içinde iki katlı bahçeli evde büyür çocuklar. Güzel günler yaşarlar kendi evlerinde.

1969… Ömer akşam işten gelir. Elindeki gazeteyi masaya koyar. Eşine ‘Ayşe bugün emekliliğimi doldurdum ölsem de gam yemem. Çocuklarıma bir şey olmaz artık.’ der. Rahatlarlar…

Ertesi gün işe gider. Haydarpaşa Gar binası içindeki mesaisine başlar. Bir süre sonra ani bir kalp krizi geçirir. Koluna girerek Gar merdivenlerinden aşağıya indirirler. Bir arabayla Numune Hastanesi’ne götürülür. Arabadan iner. Bahçeye girer. Ama hastaneye giremez. Kapısında son nefesini verir.

Film gibi… Derim hep… Filmlerde izlenenler gerçek hayatta yaşanmıştır.

Ve sonra…

Çocuklar büyümüş, evlenmiş, başka yerlerde yaşamaya başlamışlardır. Ev eskimiştir. Ama o çevreye imar gelmiştir. Evin alt tarafındaki parsele inşaat yapılacaktır. Değirmenyolu Caddesi’nde bulunan o parsel Onların arsası ile birleşirse kat kazanmış olacak daha fazla daire yapılabilecektir. Anlaşma yapılır.

Durumu öğrenen müteahhit Dayıları kızar. Haklıdır da. Birleşme yapıldığında onlara daha fazla daire verilmesi gerekirdi. Sonunda işi bozarlar ve Dayı kendisi inşaat yapmaya karar verir. Ama isteksizdir. Arsanın yeri biraz sapadır çünkü.

Proje çizilir, ruhsat alınır, inşaat başlar. Her katta iki küçük daire vardır. Hepsi satılır. 1980 yılında bina biter. Evlerine taşınırlar.

Apartmanın Bugünkü Durumu

Bugün bile ev konusu açıldığında derler ki çocuklar ‘Daireler küçüktü ama kullanışlı ve rahattı. Mimarımız iyiydi.’ Mimarı bendim.    

ARİF ATILGAN 2024 MART

Not:

-Ayşe 1992 yılında vefat eder.

-Haminne, Hami Nine’nin veya Hanım Nine’nin  kısaltılmışıdır.

 -Bahsedilen ihalede Bostancı Kasaplar Çarşısı’nda arkası tren yoluna bitişik arsalardan biri de 10TL’ye satılmıştır.  

-Yalova merkezindeki mezarlık yıkılan belediye binasının önündeymiş. Daha sonra park yapılmış. Haberi olanlar cenazelerini almışlar. Diğerleri orada kalmış. Bayram’ın eşi de kalanlardan biri olmuş.

https://atilganblog.blogspot.com/2024/04/mubadeleden-gunumuze-1924-yl-mubadele.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/m%C3%BCbadeleden-g%C3%BC

n%C3%BCm%C3%BCze

31 Mart 2024 Pazar

 ÖYKÜLER

BİR ÖYKÜ

Yeldeğirmeni’nde Menase ve Menekşe soyadlı Yahudi aileler vardır. Aslında hepsi aynı sülaledendir ama soyadı kanunu çıktığında öyle tercih yapmışlardır.

Madam Klara Menekşe soyadlılarla arkadaştır. Uzunhafız Sokağının alt kısmında otururlar. Kısa boylu, boğazında guatrı olan bir hanımdır.

Fuat Bey ise küçüklüğünden beri şakacı kimlikli bir Türk’tür. Çocukken babaannesinin taharet kabına neft yağ koyduğu anlatılır. Doğru… Yanlış… Yani küçüklükteki yaramazlıkları, büyüdüğünde şakacılığa dönüşmüş. Lakabı Şişman’dır.

Giz ailesi onları 1920’lerden beri tanır.

1930’larda Şişman Fuat ile Klara tanışırlar. Birbirlerinden hoşlanırlar ve sonunda evlenirler. Çocukları olmaz. Semtte neşeli bir aile olarak bilinirler.

Adnan Giz ve ailesi onlarla yıllarca görüşürler. Jean Gabin’e benzeyen Şişman lakaplı Fuat Bey sempatikliğiyle çevresini kendine bağlayan bir insandır.

1960’lı yılların ortasında 80’li yaşlarındayken Fuat Bey ölür. Yalnız kalan Madam Klara Giz ailesiyle ilişkisini kesmez. Görüşmeleri devam eder.

1970’li yıllarda da Madam Klara ölür.

Bu neşeli karı-koca, birlikte yaşadıkları mutlu yıllardan sonra ayrı mezarlıklara gömülür. Fuat Bey Müslüman mezarlığına… Madam Klara Yahudi mezarlığına...

Bir başka öykümüzde anlattığımız Muhlis Bey ve Takuhi Hanım gibi.

Ne acı. Bu tip aileler için de mezarlık yapılamaz mı? Veya birinin mezarlığına diğeri de gömülemez mi? Yani birlikte olamazlar mı?

ARİF ATILGAN 2024 MART

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MİNİK BİR ÖYKÜ

Albay Nuri Bey Ali Paşa’nın uzaktan akrabasıdır. Ali Paşa Adnan Giz’in dedesidir. Ölüm tarihi 1918 yılıdır. Onun oğlu ise Hüsnü beydir…

Bulcay hanım, Albay Nuri beyin kızıdır. Bir ayağı aksamaktadır.

Genç kız olan Bulcay, Adnan Giz’in oğlu Ali Giz’i çocuk arabasıyla gezdirmektedir. Ali 1 yaşındadır.

Bu gezdirmeler sırasında Kürt Mahmut’a rastlamakta, bazen bir iki laf etmektedir..

Minik Ali bu durumdan faydalanmayı becerir. Başkalarının yanında ‘Mamut’ diyerek Bulcay hanımı ürkütmekte “rüşvet” olarak çikolata aldırmaktadır. Bu durum Bulcay hanımı bol bol güldürmektedir.

Kadıköy’de Feridun isimli bir sahaf vardır. Komünist olduğu söylenir. Lakabı da komünisttir zaten. Bulcay hanım onunla evlenir. Ancak birliktelikleri devam etmez. Bir süre sonra boşanırlar.

Semtler böyledir. Kendi içinde. Mütevazı. Öyküleri de… Genelde düz ve basit. Arada bir karmaşık...

ARİF ATILGAN 2024 MART

 

https://atilganblog.blogspot.com/2024/03/bir-oyku-yeldegirmeninde-menase-ve.html

https://arifatilgan.wixsite.com/arifatilgan/single-post/i%CC%87ki%CC%87-k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk-%C3%B6yk%C3%BC