21 Ağustos 2014 Perşembe


Mimarlara Mektuplarım



KREPEN’DEN NEVİZADE’YE
Arif Atılgan
Bir süredir yerel seçimler dolayısıyla dosya niteliği taşıyabilecek yazılar yazmamaya özen gösteriyorum. Zira seçimlerde birini diğerinden fazla eleştirmiş konuma düşmekten endişe ediyorum. Seçimlerden sonra bu anlamdaki yazılarıma devam edeceğim. Bu sayıda Temsilcilik sınırları dışına çıkmak ve beni şaşırtan bir tespite açıklık getirmek amacındayım.

Beyoğlu’ndaki Nevizade Sokağı’na tarihi denilerek Kadıköy’deki Salı Pazarı’nda yapılan yanlışlık burada da tekrar edilmektedir. Bu arada esas tarihi olan Krepen Pasajı’nı ise, okuru olan köşe yazarlarının bile es geçmesi ilginç ve yoruma açık bir konudur doğrusu.


Beyoğlunda Çiçek Pasajı’nın yan sokağından Balık Pazarı’na girdiğinizde solda Hisar Pavyon, Midye-Kokoreççiler, sağda Çiçek Pasajı’nın Yan Kapısı, biraz daha yukarıda sağdaki demir kapının arkasında Türkiye’nin on güzel kilisesinden biri olarak gösterilen, 1846 yılında mimar Balyan tarafından tasarlanmış Üç Horon Ermeni Kilisesi bulunmaktadır. Bu demir kapının karşısında ise bugün Aslı Han Pasajı yer almaktadır. İçersinde sahafların bulunduğu bu pasajın yerinde 1982 yılı öncesi ünlü Krepen Pasajı bulunmakta idi.

Krepen Pasajı 19. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş, içersinde iplikçi, kunduracı, terzi, matbaa gibi dükkânlar çalışmakta idi. 1930 lu yıllarda İstanbul’da meyhanecilik akımı başladıktan sonra 1941 yılında ilk olarak Tanaş ve İspiro’nun işletmeye açtığı İmroz Meyhanesi faaliyete başlamıştır. Ardından Neşe, Kulis, Papirüs, Kadir, Seviç ve diğerleri de müşterilerine kapılarını açmışlardır. Bugün İmroz ve Kadir Nevizade Sokak’ta, Seviç ise Çiçek Pasajı’nda çalışmalarına devam etmektedirler. Diğerleri ise zaman içersinde maalesef yok olmuşlardır.

Krepen Pasajı biraz salaş olmasına rağmen herkesin bilmediği gizli bir yer olması açısından özellikle yazar, tiyatrocu, sinemacı vs gibi sanatçılar tarafından tercih edilen bir mekândı. Ayrıca buranın diğer müdavimleri de vardı ki onlar burayı kendi evleri gibi bilirlerdi. Örneğin: Bu kişilerin şişede içkisi (rakısı) ve tabakta mezesi kaldı ise bunlar buzdolabına konur, ertesi gün geldiklerinde bir gün önceden kalan içki ve mezeleri masalarına konarak kaldıkları yerden onları yiyip içmeye devam etmeleri sağlanırdı. Bu pasaj 1982 yılında yıkıldığında buradaki esnaf isyan etmiş, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. O sıralarda boş ve metruk görünen hatta kuytu yerleri çiş kokan Nevizade Sokağı bu esnafa yeni mekânları olarak gösterilmişti. İlk gittiklerinde bu sokağı hiç sevmeyen esnaf bir yıl boyunca asık suratlarla işlerine gitmişlerdi. Zira İstiklal Caddesi’nin hemen yakınında bulunan Krepen Pasajı’ndaki müşterilerinin iç taraflardaki bu sapa sokağa gelmeyeceklerini düşünüyorlardı. Hatta eski müşterilerinden gelen olduğunda sevinç gösterilerinde bile bulunuyorlardı.

O sokağın bugünkü hale gelebileceğini kesinlikle hiçbirisi düşünmüyordu.

Yıkılan Tarihi Krepen Pasajı’nın yerine ise Aslı Han isimli bugün sahafların bulunduğu bina inşa edilmişti.

Ben Krepen Pasajı’nın müdavimlerinden idim. Orada Yorgo’nun İmroz Lokantası’na giderdik. Yorgo İmroz’un ilk zamanları burada garsonluk yapıyormuş. O yıllarda birlikte olduğumuz bazı arkadaşlarımız bugün Ülke’nin gerçekten ünlü sanatçıları olmuşlardır. İmroz Lokantası alt katta 4-5 masalık bir dükkândı. Birde üst katı vardı ancak oraya çıkan pek olmazdı. Krepen’e ve İmroz’a ait birçok anım vardır ama oraları en iyi Yorgo’nun kendine has özelliği ile anlatabilirim sanırım.

Yorgo’nun cebinde bir sarı, birde kırmızı kartı bulunmaktaydı. Eğer müşterilerden biri ayarını bozarsa önce sarı kartını çıkartırdı. Aynı kişi kendini düzeltmez, ayarsızlığına devam ederse ardından kırmızı kart çıkarılır ve o kişi derhal hesabını ödeyip mekânı terk ederdi. İlginçtir ki hiç kimse bu kurala uymazlık etmezdi. Kart gören kişiler hafif itirazda bulunurlar biraz sitem ederler ama kesinlikle gereğini yerine getirirlerdi.

Evlilik sonrası hayat gailesi ile uzun yıllar buralara gidememiştim. Bir gün eşim ve oğlumla İmroz’a gitmiş, cam kenarı bir masaya oturmuştuk. Yorgo yanımıza gelip sohbete başlamıştı. Eski günlerden bahsedip kartlarını hala kullanıp kullanmadığını sorduğumda yüzünde ilginç bir ifade tespit etmiştim. Sanki Yorgo bugünün olumlu ticari durumundan memnundu ama o yılların tadını da unutamıyor, ikisi arasında tercih yapamıyordu. 

Nevizade Sokağı aslında Krepen Pasajı’nın bir sokağa dönüşmesinin öyküsüdür. Arkalardaki sapa bir sokakta meyhaneler içkili lokantalar oluvermişti.

Yunanistan’da kadınlı erkekli gidilen içkili lokantalara taverna denmektedir. Bu anlamda Nevizade Sokağı sadece erkeklerin kullandığı meyhanelerin, kadınlı erkekli oturulan tavernalara dönüşmesinin en belirgin sahnesidir.

Bu gün Nevizade Sokağı’na tarihi dendiğinde benim gibi buraları yaşamış olanlar kesinlikle bu yazdıklarımı düşünmekte ve anımsamaktadırlar. Nedense kentlerde hafızalar artık eskileri bilmez ve kabul etmez duruma sokulmaktadır. 20-30 yıl öncesine tarihi yakıştırması rahatlıkla yapılabilmekte, 100 yıl öncesi ise hayallere bile girememektedir.

Amaç herhalde önce insanların hafızalarını yok etmek, sonra bu hafızasız insanlarla kentlerin esas hafızası olan tarihi kimliklerini paraya çevirmek olsa gerek.
ARİF ATILGAN Mart 2009 Mimarlara Mektup

1 yorum:

  1. Evet, kimliksiz ve hafızasız şehirler yaratmak.Gözümün önüne BAE, Katar gibi ülkelerin şehirleri geliyor...

    YanıtlaSil